Sevgi, hayatımızın her alanında ihtiyaç duyduğumuz şüphesiz en önemli duygulardan biridir. İnsanlara güven duygusunu hissettiren olgu sevgidir. Çocuklar her daim sığınacakları bir liman olsun ister. Güven duygusunun sıcaklığını hissedecekleri bir kucak, kendilerini seven evde anne-baba, okulda öğretmen ister.
Mavi Kurdele
New York’ta yaşayan bir öğretmen, lise son sınıfındaki öğrencilerinin diğer insanlardan farklı özelliklerini vurgulayarak onları bir biçimde onurlandırmaya karar verir. Ve öğretmen bir gün, Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırır. Kaldırdığı her öğrenciye öncelikle kendisinin (sınıf ve öğretmeni için) ne kadar özel olduğunu belirtir. Sonra her birinin yakasına, üzerinde altın harflerle “Siz Çok Önemlisiniz!” yazılı birer mavi kurdele takar. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verir.
Bu projeye göre; her öğrencisine üçer tane daha mavi kurdele verir ve onlardan bu töreni yaşadıkları çevrede devam ettirmelerini ister. Öğrenciler daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.
Öğrencilerden biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan ve ailece tanıdıkları, bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından yöneticiye iki tane daha kurdele vermiş ve “Bu mavi kurdele bizim sınıf projemiz. Sizden de onurlandırmanız için birini bulmanızı rica ediyorum. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin.” diye rica etmiş.
Mavi kurdeleleri alan yönetici aynı gün, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verir.
Patronun odasına girer ve ona: “İş dünyasında bir deha olduğundan ötürü kendisini takdir edip örnek aldığını” söyler. Ve bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sorar. Şaşkına dönen patronu; “Tabii ki…” şeklinde cevap verir. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirir. Ekstra kurdeleyi verirken de; “Bana bir iyilik yapar mısınız? Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu onurlandırma töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “Bunun insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş.” diye ekler.
Patron o akşam evine geldiğinde on dört yaşındaki oğlunu yanına çağırır ve oğluna: “Bugün inanılmaz bir şey oldu. Ofisteydim, üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için” göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi. Bana ayrıca bir kurdele daha verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin. Ben de “seni” onurlandırmak istiyorum. Çünkü günlerim aşırı yorucu geçiyor ve eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum. Oysa bu akşam buraya oturup, sana benim için “ne kadar farklı ve özel” olduğunu söylemek istedim. “Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni çok seviyorum…” der ve o mavi kurdeleyi oğlunun yakasına takar.
Şaşkına dönen çocuk birden ağlamaya başlamıştır. Bütün vücudu titrerken başını kaldırır, gözleri yaş içinde babasına bakar ve güçlükle: “Biliyor musun, ben yarın intihar edecektim baba” der. “Çünkü; ben, senin beni hiç sevmediğini, beni hiç önemsemediğini düşünüyordum. Ama şimdi ise her şey çok farklı, ben de seni çok seviyorum. Ve baba, şu an sen oğlunun hayatını kurtardın.”
“Sevgiyi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğu hiç unutulmayalım. Ve o “Mavi Kurdeleleri” ceplerimizden, kalbimizden ve beynimizden hiç eksik etmeyalim.”
Sevgili Anne Babalar;
Sevgi olmadan eğitim olmaz. Eğitim, çocuğu sevmekle başlar. Eğitimin evde başladığını düşündüğümüzde çocukların gelişiminde sizlere büyük iş düşüyor. Çocuklarımızı hayata hazırlarken onları sevmek, onlara sevgiyi aşılamak, sevmeyi öğretmek esas görevlerimizden biri olmalıdır. Nasıl ki çiçekler bile sevildiğini hissettiğinde daha güzel açar, daha bir güzel kokar, yaprakları daha canlı olur, çocuklarımız da öyle.
Ne diyordu Mevlana;
Kendini sevdirmeden, dersini sevdirmeden öğrencisine bir şeyler vermek isteyen kişinin hali, soğuk demiri dövmeye çalışan demirciye benzer. Ona şekil veremez. Belki eğip bükebilir ama istediği şekli almaz. Hatta biraz daha yüklenecek olsa onu kırar, hepten heder eder.
Çocuklarımızı en iyi şekilde eğip bükebilmek, eğitebilmek, geliştirebilmek için; evde sizler, okulda biz öğretmenler; sevgimizi esirgemeyelim onlardan, o küçük yüreklerden.
Unutmayın ki;
Çocuklarımız bizden maddiyat değil, her daim sevilmek, öpülmek, koklanmak, kucaklanmak ister.